Duygusal, fiziksel ya da sosyal acıların sonraki nesillere aktarılması olayına “Transgenerasyonel travma” denir.
Bu konuyu irdelemek için bilmemiz gereken iki terim vardır. Bunlardan birisi olan epigenetik, DNA dizisindeki değişikliklerden kaynaklanmayan, ama aynı zamanda ırsi olan, gen ifadesi değişikliğini inceleyen bilim dalı olarak tanımlanır. Yani fenotipik değişimi, gen ekspresyonu değişikliklerini, varyasyonları inceler. Değişimler, DNA’daki gen dizilimi etkilememekte fakat canlı organizmayı doğrudan etkilemektedir ve nesilden nesile DNA’daki diziyle değil, mitoz veya mayoz bölünme yoluyla aktarılır. Diğeri ise travmadır, o da “kişilerin hayatını, vücut bütünlüğünü ya da ruhsal dengesini tehdit eden, ve duygusal anlamda üstesinden gelmekte zorlandığı olaylar, deneyimler veya durumlar” olarak tanımlanır.
Araştırmacılar, bu konuya örnek olarak İkinci Dünya savaşı sırasında, Nazilerin toplama kamplarında işkenceyi deneyimleyen ya da şahit olan 32 Yahudi kadın ve erkeğin genlerini incelemiş. Araştırma sonucu ortaya çıkan şey ise “soykırımdan kurtulanların yaşadıkları travmadan meydana gelen genetik değişimlerin çocuklarına geçebiliyor olması” olmuş. Bu çalışmadaki en net gösterge; bir kişinin yaşam deneyiminin sonraki nesilleri etkiliyor olabileceğidir. Ayrıca, soykırımdan kurtulan ve bu travmayı yaşayan kişilerin çocuklarının genlerini de analiz ettiler. Bu çocukların, stres bozukluğuna sahip olma olasılığı, savaş boyunca Avrupa’nın dışında yaşayan Yahudi ailelerin çocuklarına göre daha fazla olduğu tespit edildi.
Bir diğer araştırma ise; Atlanta’daki Emory Üniversitesi’nden bilim insanları, erkek fareye, her koklattırdıkları kiraz çiçeği kokusundan sonra az miktarda elektrik şoku vererek, onun kiraz çiçeğinden korkmasını sağlarlar ve neticede fareler, çiçek kokusu kendiliğinden yayıldığında da ürperirler. Bu farelerden yavru fareler de daha önce bu koku ile karşılaşmadıkları halde aynı korku dolu tepkiyi ortaya koyarlar ve onlar da kendi yavrularından bir kısmına aynısını aktarırlar. Diğer yandan, başka bir kokudan korkmaya şartlandırılan farelerin yavrularının, kiraz çiçekleri kokusuna karşı korku tepkisine sahip olmadıkları da görülür. Bu ürkek fareler, kiraz çiçeklerini hisseden reseptörleri üretmeden sorumlu genler üzerinde daha az epigenetik etiketlere sahip olan sperm üretmişlerdir. Bu kokunun korku ile nasıl ilişkilendiğine dair bilgi halâ gizemini korurken, yavruların beyinlerinde artmış kiraz çiçeği koku reseptörleri olduğu da tespit edilir.
Sonuç olarak bu konuya baktığımızda, anne babalarımızın ya da büyükanne ve büyükbabalarımızın yaşadıkları acıların kişiliğimiz üzerinde %100 etkiye sahip olduğu anlamına gelmiyor. Sadece depresyon, anksiyete, uyku bozuklukları, duygusal sorunlar ve hiperaktivite gibi durumlara daha fazla maruz kalma riskimiz olduğu anlamına geliyor.
Kaynakça;
1.psikolojiktravma.blogspot.com/
2.biyologlar.com/epigenetik
3.aklinizikesfedin.com/transgenerasyonel-travma-nedir/
4.evrimagaci.org/epigenetik-sayesinde-anilarin-gelecek-nesillere-aktarilma-mekanizmasi-4302