KlinikSektörler

Preimplantasyon Genetik Tanı (Pgt Testi)

Tüp bebek yöntemi ve yardımcı üreme tekniklerinin gelişmesinden sonra, bu yöntemlerle oluşturulan embriyolarda daha gebelik elde edilmeden genetik açıdan inceleme mümkün olmuştur. Hastalığa sebep olan geni veya kromozomal bozukluğu gebelik oluşmadan önce test ederek sağlıklı embriyoların transfer edilmesi işlemine ‘’ İmplantasyon Öncesi Genetik Tanı’’ veya ‘’ Preimplantasyon Genetik Tanı (PGT) ‘’ adı verilmektedir.

PGT yöntemi dünyada ilk defa 1989 yılında İngiltere’de tek hücre PCR ( polimeraz zincir reaksiyonu ) tekniği kullanılarak kalıtsal bir hastalık için uygulanmış olup, ülkemizde ise PGT yöntemi ilk olarak 1997 yılında ileri anne yaşı ve tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı olan çiftlerde Dr. Kahraman ve arkadaşları tarafından uygulamaya konulmuştur. 2000 yılında Amerika’da geliştirilen embriyoda genetik tanı ve HLA tipleme çalışmaları PGT, salt bir tanı yöntemi olmakla kalmayıp, ailelerin sağlıklı bir bebek sahibi olmasını sağlarken hasta çocukların doğan kardeşlerinden alınan HLA uyumlu kök

tekgen hastalıklarının tanısı ve HLA doku tayininin ülkemizdeki ilk uygulayıcıları olmuştur. Tekgen hastalıklarının tanıları moleküler tetkiklerle konulmaktadır. Bu hastalıkların saptanması insanda çeşitli evrelerde yapılmaktadır.

Postnatal Tanı: Doğum sonrasında yapılan incelemelerdir.

Prenatal Tanı: Doğum öncesinde (gebelikte)

Preimplantasyon Genetik Tanı: Anne rahmine yerleştirilmeden önce embriyolara yapılan incelemelerdir.

Preimplantasyon Genetik Tanının Amacı Nedir?

Bireylerin, taşıdıkları kalıtsal hastalığı değişik oranlarda çocuklarına aktarma riskleri nedeniyle genetik hastalıkların çiftlerde ve embriyolarda belirlenmesi sağlıklı çocuk sahibi olabilmesi için oldukça önemlidir. Günümüzde farklı teknikler kullanılarak çok sayıda kalıtsal hastalığın henüz embriyo düzeyinde iken tanımlanması mümkün hale gelmiştir. Preimplantasyon Genetik Tanısının Amacı, öncelikle genetik hastalıkların gebelik öncesi dönemde, henüz embriyo aşamasında tanımlanmasıdır. Ayrıca infertilite problemi nedeni ile tüp bebek tekniklerinin uygulanacağı çiftlerde embriyolarda oluşması muhtemel genetik bozuklukların tanımlanması için kullanılmaktadır.

Preimplantasyon Genetik Tanı İle Hangi Hastalıklar Teşhis Edilir?

  • Hemofili,
  • Duken ve nöromüsküler distrofi gibi kas hastalıkları,
  • Tay-sachs,
  • Kistik fibrosiz,
  • Orak hücre anemisi ve frajil X sendromu,
  • Down sendromu ve diğer bazı kromozomal hastalıklar

Preimplantasyon Genetik Tanı Testi Kimlere Yapılır?

Tek gen hastalığı taşıyan çiftlere uygulanır.

Tek gen hastalıkları DNA’mız üzerinde şifrelenmiş ‘’ Gen’’ ünitelerinin fonksiyonlarının bozulması sonucu oluşan genetik hastalıklardır. Bu tür genetik hastalıkların, eşlerin akraba olmaları durumunda arttıkları iyi bir şekilde bilinmektedir. Bu tür genetik hastalıklar yönünden risk taşıyan tüp bebek uygulamaları sırasında sağlıklı embriyoların seçildiği ‘’ Preimplantasyon Genetik Tanı ‘’ hizmetini vermektedir. Bu tür hastalıklar arasında, Ailevi Akdeniz Anemisi ( Talassemi Major ), HLA Doku Uygunluk Testleri, Orak Hücre Anemisi Spinal Musküler Atrofi ( SMA), Konjenital Sağırlık, vb. diğer birçok genetik hastalıklar yer almaktadır.

  • Kalıtsal kromozom anomalisi riski taşıyan çiftlere uygulanır,
  • Daha önceden Turner Sendromlu, Klinefelter Sendromlu veya Trizomi 21 ( Down Sendromu ), Trizomi 13, Trizomi 18 gibi kromozom bozukluğu taşıyan bebek sahibi olan çiftlere uygulanır,
  • 38 yaş üzeri anne adaylarına da uygulanabilmektedir,
  • Tekrarlayan düşük yapan anne adaylarına,
  • 3 kez IVF ( Tüp Bebek ) işlemi ile gebelik elde edemeyen çiftlere,
  • Cinsiyete bağlı geçiş gösteren hastalıkları taşıyan çiftlere uygulanmaktadır.

Preimplantasyon Genetik Tanı-Embriyo Analiz Yöntemleri

PGT işlemi embriyoların 3 farklı gelişim evresinde uygulanabilmektedir.

Bu evreler;

  • Döllenme öncesi ve sonrası dönemde polar hücre analizi,
  • Bölünme aşamasında blastomer analizi
  • Blastosist dönemde trofektoderm dokusu ( trofoblast hücreleri ) analizi ( Şekil A,B,C).

Bu yöntemler tek başlarına veya tanıyı doğrulamak amacı ile birlikte de kullanılabilmektedir. Kullanılan biyopsi teknikleri ve labaratuvar çalışanlarının tecrübesi, biyopsi sonrası embriyo gelişiminde çok önemli rol oynamaktadır. Klinik, embriyoloji ve genetik labaratuvarının standartlarını yüksek tutması sonuçları etkileyen en önemli faktörlerin başında gelmektedir.

Polar Hücre Anemisi;

Polar hücreler yumurta hücresinin olgunlaşması ve döllenmesi sonrasında atılan yan ürünlerdir. Embriyolardaki kromozomal sayı anomalilerinin büyük çoğunluğu yumurta hücrelerinin oluşumu sırasında gerçekleşmektedir. IVF tedavisine giren 35 yaş ve üzeri kadınlarda 1. Ve 2. Polar hücrelerin analizi sonrasında, incelenen yumurtaların yarısından fazlası kromozomal bozukluk taşır. Özellikle Down Sendromlu bebek dünyaya getirme sıklığı 35 yaş ve üzeri kadınlarda oldukça artış göstermektedir.

Bu nedenle polar hücrelerin kromozomal olarak incelenmesi ileri yaşta az sayıda yumurtası olan anne adaylarında anneden kaynaklanan kromozomal problemlerin tanısında önemli bir yere sahiptir.

ŞEKİL: Özellikle 35 yaş ve üzerinde Down Sendromlu çocuk dünyaya getirme sıklığı artar. 44 yaşındaki anneler genç annelere göre ise yaklaşık 40 kat daha artmış risk taşımaktadır.

Blastomer Analizi;

Döllenmeden yaklaşık 68-72 saat sonra ve en az 6-8 hücre aşamasına gelmiş embriyolara uygulanan bu yöntem, embriyonik gelişimin 3. Gününde blastomer adı verilen hücrelerden birinin alınması ile gerçekleştirilir. Blastomer biyopsisi, anne/baba geçişli otozomal çekinik/baskın tek gen hastalıklarında, HLA doku tipleme, translokasyon ( yapısal kromozom anomalisi ) taşıyıcılığı, ileri anne yaşı, tekrarlayan düşükler, tekrarlayan tüp bebek başarısızlıkları ve şiddetli erkek faktörü gibi geniş bir endikasyon grubuna uygulanabilmektedir.

Blastosist Dönemde Trofektoderm Doku Analizi;

Bu yöntemde daha çok hücrenin analizinin yapılmasını ve gebelik oranlarının arttırılmasını sağlamaktadır. Embriyonik gelişimin 3.gününde mekanik, kimyasal ve lazer yöntemlerinden biri kullanılarak meydana getirilen açıklık sayesinde ( assisted hatching ), embriyonik gelişimin 5.gününde kolaylıkla biyopsi yapılması sağlanır. Trofektoderm biyopsi yöntemi diğer yöntemlere göre birçok noktada üstünlük sağlamaktadır. İncelenen hücre sayısı genetik testlerde ve özellikle moleküler analizlerde kritik öneme sahiptir. Trofektoderm doku biyopsisi ile alınan ortalama 4-5 hücrenin analizi sonuç verme oranının yükselmesini sağlar ve tekniksel sorunları da minimuma indirmiş olur. Bu sayede embriyoda hem anneden hem de babadan gelebilecek genetik bilgiler embriyodan kritik hücreler alınmadan incelenmektedir. Embriyolar blastosist aşamasına kadar kültüre edildiklerinde kromozomal anomaliye sahip embriyolar elenir ve başlangıçtaki embriyoların ancak sınırlı bir bölümü blastosist aşamasına ulaşabilir. Ancak, gelişim sırasında elenen ve blastosiste ulaşmayan embriyoların hem yüksek oranda genetik bozukluk taşıdığı hem de tutunma potansiyellerinin düşük olduğu göz önüne alındığında bu doğal seçilim bir avantaj olarak değerlendirilmelidir.

Preimplantasyon Genetik Tanının Avantajları

  • Tüp bebek uygulamasının başarısını arttırmaktadır.
  • Klinik gebelik oranını arttırmaktadır.
  • Gebeliğin düşük ile sonuçlanması riskini azaltmaktadır.
  • Cinsiyet seçimine imkan sağlamaktadır.
  • Çoğul gebelik oranını azaltmaktadır.

Preimplantasyon Genetik Tanının Dezavantajları

  • Yumurta döllendikten sonra fertilizasyonun 2 veya 3 günü özel bir mikroskop altında embriyoyu oluşturan bazı hücreler çıkartılır ve bu hücreler üzerinde floresan in situ hibridizasyon denilen ( FISH ) yöntemi uygulanarak kromozomların haritası çıkarılmaktadır.
  • PGT uygulama konusunda hastaları en fazla zorlayan problem ise maliyetli olmasıdır.
  • Diğer bir sorun ise test sonuçlarında %5’lere kadar varan yanlış negatif veya yanlış pozitif sonuç verme olasılığı mevcuttur. Sağlıksız denilen bir embriyonun esasında sağlıklı olabilme durumu da söz konusu olabilmektedir.

 

Şevval ÇAKIR

 

 

Kaynakla;

1.genetiks.com.tr/tr/servisler/preimplantasyon-genetik-tani

2.tupbebek-genetik.com/genetik/pre-implantasyon-genetik-tani/

3.gynolifetupbebek.com/preimplantasyon-genetik-tani-pgt/

4.dnatesti.com.tr/preimplantasyon-genetik-tani-pgt/

5.genetiktani.com/genetik-tani/molekuler-genetik/

6.centrumtupbebek.com/preimplantasyon-genetik-tani-nedir.html

7.istanbulgenetik.com/pgt/pgt-avantajlari/

8.tupbebeksorucevap.com/foto/preimplantasyon-genetik-tani-pgt-yontemi.jpg

 

 

Şevval ÇAKIR

23 Şubat 1995 yılında İstanbul’da doğdum. Orta öğrenimimi Mehmet Pisak Anadolu Lisesi’nde tamamladım. Lise yıllarımda iki yıl Teşvikiye İhtisas Spor Kulübünde voleybol oynadım. Ortaokul dönemimde başladığım tiyatro eğitimimi Muammer Karaca Tiyatrosu bünyesinde beş yıl süresince devam ettirdim. Lisede alan seçerken biyolojiye olan ilgim beni genetik alanındaki çalışmaları okumaya yönlendirdi. Mikroorganizmalardan insan genetiğine uzanan yaşamın moleküler temelleri meslek seçimimde etkili oldu. Lise bittikten sonra moleküler biyoloji ve genetik üzerine çalışmaya karar verdim. 2014 yılında Bartın Üniversitesi / Fen Fakültesi / Moleküler Biyoloji ve Genetik Bölümü’nü kazandım. Lisans dönemim boyunca deney hayvanları üzerine aldığım dersler, akademik hayatım içerisinde araştırmaktan en çok keyif aldığım derslerdendi. Golden Retriever cinsi dişi bir köpeğim var ve bölümde hayvan genetiğiyle ilgili aldığım her ders bende, onun sayesinde, daha fazla merak uyandırdı. Lisans dönemi içerisinde İstanbul Üniversitesi’nin düzenlediği “Moleküler Biyoloji ve Genetik Kış Okuluna katılma fırsatı yakaladım. Moleküler Biyoloji ve Genetik alanında uzmanlaşmış bilim insanlarının verdikleri seminerlerde çok şey öğrendim. Evrim ve genetik üzerine kitaplar okuyarak kendimi geliştirmeye gayret ettim. İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi - İç Hastalıkları Anabilim Dalı - Moleküler genetik laboratuvarı bünyesinde stajımı tamamladım. Stajda özellikle genetik hastalıklarla ilgili öğrendiklerim beni genetik mühendisliği ve kanser genetiği alanında çalışmalara yönlendirdi. Bu alanlarda çalışmak istiyorum. 2018 yılında “Polen Morfolojisi ve Adli Tıpta Palinoloji” hakkında tezimi tamamlayıp 3.16 ortalamayla mezun oldum. Geldiğim noktadan moleküler biyolojinin ülkemizdeki durumu hakkında gözlemlediğim şudur ki bence moleküler biyoloji eğitimi ve öğretimi biyolojinin farklı dallarında uzmanlaşmak için de günümüzde gerekli ve zorunlu bir hale gelmiştir. Ben de bu alandaki arayışlarımı yurt dışı ayağında ilerletmek ve kendimi geliştirme gayesindeyim.

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.