ÇevreYaşam Bilimleri

Sera Gazlarına Karşı Sürdürülebilir Tarım ve Emisyon Ticaret Sistemi (ETS)

Çok nüfuslu kentlerde aşırı üretim ve tüketimle beraber iklim krizini tetikleyen sera gazı emisyonlarının (SGE), kısaca karbon emisyonu (salımı) çoğalmaktadır. Bu küresel ekolojik sorun küresel ekonomiyi de olumsuz etkilemektedir. Birleşmiş Milletler (BM) belli yıllarda küresel ve yerel karbon emisyonlarını yayınlar ve buna göre ülkelerin sürdürülebilirlik amaçlarına uygun politikalar belirlemesini tavsiye eder. Avrupa Birliği (AB) tarafından “Avrupa Yeşil Mutabakatı” adlı kavram ortaya çıkarılmıştır. Böylece 2050 yılına kadar sıfır sera gazı salınımı söz konusu olduğu adil ve rekabetçi bir ortamda AB ve komşu ülkelerin yeşil politikalara ve ekonomilere dönüşümü hedeflenmektedir. Çalışmada ticari partner Türkiye’ye yönelik de öneriler sunulmuştur. AB, ilgili anlaşma kapsamında başta iklim yasası ve karbon sınır vergisi olmak üzere bir dizi ticari vergisel tedbirler almış ve almaya devam etmektedir. Tüm bunları hayata geçirmek için Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) ve Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM) yakın zamanda yasalaşacaktır.

  1. Sera Gazları

Sera gazları, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesine göre “Hem doğal hem de insan kaynaklı, atmosferdeki kızıl ötesi radyasyonu emen ve tekrar yayılan gaz oluşumları” olarak tanımlanmıştır. Kyoto Protokolü 6 adet sera gazını baz alır. Bunlar: karbondioksit (CO2), metan (CH4), diazot monoksit (N2O), sülfür heksaflorür (SF6), perflorokarbonlar (PFCs), hidroflorokarbonlar (HFCs) olarak sıralanır. En tehlikeli SF6 olsa da miktar açısından CO2 diğerlerine göre çok yüksek seviyede olduğundan dolayı o baz alınır. CO2 Eşdeğeri tanımı ise CO2 haricinde diğer sera gazlarının aynı miktar CO2’e kıyasla kaç kat daha fazla ısı tutabilme kapasitesine sahip olduğunu açıklar. Böylece tüm sera gazları ortak bir paydada toplanır ve yapılan emisyon hesaplamalarının anlaşılması kolaylaşır [1].

Atmosfer bilimcileri, “sera etkisi” terimini ilk kez 1800’lerin sonlarında kullandılar. O zamanlar, bu terim atmosferdeki iz gazların doğal işlevlerini belirtmek için kullanılıyordu ve herhangi bir olumsuz anlamı yoktu. Sera etkisi terimi, iklim değişikliği endişesiyle ilişkilendirilene kadar 1950’lerin ortalarına kadar kullanılmadı. Günümüzde, sera etkisi hakkında iklim krizi bakımından olumsuz anlamda kullanırız. Atmosferik sera etkisinde, güneş ışığının ilk olarak karşılaştığı yüzey türü en önemli faktördür. Ormanlar, çayırlar, okyanus yüzeyleri, buzullar, çöller ve şehirler, tümü ışınımı farklı şekillerde emer, yansıtır ve yayınlar [2].

Bu gazlar atmosferde % 0,1’lik paya sahip olmasına karşın Dünya için bitki seralarındaki cam veya plastik örtülere benzer bir işlev görmektedir. Normal koşullarda, ekosistemler karbon dengesini kendi doğal döngüleriyle sağlar. Ancak fosil yakıtların kullanımı, çimento üretimi, ulaşım, arazi kullanımı değişiklikleri, çeltik tarımı, gübreleme ve hayvancılık gibi insan faaliyetleri, atmosferdeki karbon dengesini olumsuz etkiler ve doğal döngüyü kırar. Bu gazlar kısaca aşağıda açıklanmıştır [1]:

1.1. Karbondioksit (CO2): Karbon doğada bir döngü halindedir. Atmosferde karbon, çoğunlukla oksitlenmiş formu olan CO2 şeklinde bulunur. (DPT,2000). Atmosferdeki CO2 miktarı, küresel ekonomik büyüme, fosil yakıtların kullanımı başta olmak üzere Sanayi Devrimi’nden sonra hızla artmıştır. Atmosferde kalış süresi yaklaşık 100 yıldır.

1.2. Metan (CH4): Atmosferin %0,00018’ini oluşturan CH4, sera etkisi olan en önemli ikinci gazdır. Miktarı çok az olsa da kızıl ötesi ışınları soğurma gücü CO2 gazından çok daha fazladır. Doğal olarak birçok yerde oluşmaktadır. IPCC (Intergovernmental Panel On Climate Change) verilerine göre, atmosfere salınan CH4 miktarının yaklaşık %50’si insan kaynaklıdır. Bu salımın %30’u çiftlik hayvanlarından %29’u pirinç tarlalarından, %21’i boru hatlarındaki sızıntılardan, %14’ü katı atıklardan ve %6’sı kömürden kaynaklanmaktadır.

1.3. Diazot Monoksit (N2O) Azot ve oksijenin 250oC sıcaklıkta tepkimeye girmesiyle oluşan azot oksitler içinde en önemlisi olan diazot monoksit sera gazlarının bir diğeridir. Atmosferde oldukça az bulunan bir gaz olan N2O, sera etkisin %8 civarındadır. Yaklaşık %90’ının toprakta oluştuğu kabul edilir.  Atmosferde kalış süresi yaklaşık 150 yıldır.

1.4. Halokarbonlar: Perflorokarbonlar (PFCs), hidroflorokarbonlar (HFCs) ve kükürt heksaflorür (SF6) 1930’larda üretilmeye başlamıştır. Bu gazların iklim değişikliğine etkisi oldukça fazladır. Kimyasal kararlılıkları yüksek olduğundan 100 yıla yakın bir süre atmosferde parçalanmadan kalırlar. Kloroflorokarbonlar doğada bulunmaz, insan üretiminden kaynaklıdır. Bileşikleri ısıyı tutması CO2 gazından 20.000 kat daha etkilidir. BM tarafından 22 Mart 1985’te imzaya açılan ‘Ozon Tabakasını İncelten Maddeler’e ilişkin yönetmelik olan Montreal Protokolünde bu gazlar ele alınmış ve Kloroflorokabronlar kullanımdan kaldırılmıştır.

  • Ekolojik Ayak İzi ve Karbon Ayak İzi

Ekolojik Ayak İzi, birey, topluluk veya faaliyet tarafından tüketilen kaynakların mevcut teknoloji ve kaynak yönetimiyle yeniden üretilmesi ve oluşan atığın yok edilebilmesi için gereken biyolojik olarak verimli toprak veya su alanının küresel hektar (kha) cinsinden büyüklüğüne denir. Karbon Ayak İzi, Orman Ayak izi, Tarım Ayak izi, Yapılaşmış Ayak izi, Otlak Ayak izi ve Balıkçılık Ayak izi şeklinde bileşenleri vardır [1].

Karbon Ayak İzi; birim CO2 cinsinden ölçülen, üretilen sera gazı miktarı bakımından insan faaliyetlerinin çevreye verdiği zararın bir ölçüsüdür. Birincil ve ikincil karbon ayak izi olmak üzere iki bölümden oluşur. Birincil Karbon Ayak İzi; Evsel enerji tüketimi, ulaşım gibi fosil yakıtların yanmasından ortaya çıkan doğrudan CO2 emisyonunu ifade eder. İkincil Karbon Ayak İzi ise kullanılan ürünlerin üretiminden bozunmalarına kadar geçen yaşam döngüsü sürecinde oluşan CO2 emisyonunu ifade eder. İkincil, birincili kapsar. G20 ülkeleri dünya ekonomisinin yaklaşık %85 ‘ini, dünya ticaretinin ise yaklaşık %80’ ini oluştururken Kyoto Protokolü kapsamında yerine getirmeyi taahhüt ettikleri karbon ayak izi miktarları farklılık gösterir [1].

Avrupa Yeşil Mutabakat (European Green Deal), 2050 yılına kadar AB ülkelerinin net sera gazı emisyonlarının (SGE) sıfırlandığı, kaynak açısından verimli ve rekabetçi bir ekonomiye sahip adil bir topluma dönüştürmeyi hedefleyen bir büyüme stratejisidir. Kyoto Protokolünü güncel hali olan Paris Anlaşması’nı destekleyicisi olarak yeşil ekonomik düzene yönelik bir girişimdir. Bu girişim, sadece bir çevre stratejisi değil, yeni uluslararası ticaret sistemi ve küresel iklim değişikliğine etki eden sektörlerin yenilenebilmesi için yeni bir yaptırım argümanıdır. Bu düzen değişimi büyük ölçüde endüstri ve ticaret alanlarında etkin bir güç olarak öne çıkmaktadır [3]. 

  • Emisyon Ticaret Sistemi (ETS)

Emisyon Ticaret Sistemi (Emission Trading System ETS), endüstri tarafından salınabilecek sera gazı miktarına sınırlamalar getirerek SGE’yi ele almak için kullanılan bir politika aracıdır. ETS’nin temel amacı, işletmelerin sera gazı emisyonlarını azaltmalarını ve daha temiz teknolojilere yönelmelerini teşvik etmek için ekonomik bir mekanizma sağlamaktır. ETS’nin bir avantajı, işletmelere emisyonlarını azaltmanın en maliyet etkin yollarını bulma imkânı vererek SGE’yi azaltmak için maliyet etkin bir yol olabilmesidir. Bu, işletmelerin emisyonlarını azaltma şeklini seçme esnekliği olduğundan işletmeler üzerindeki yükü azaltabilir. Başka bir avantajı, SGE azaltımı için bir pazar oluşturabilmesidir. Bu da inovasyonu ve daha temiz teknolojilerin gelişimini teşvik etmektedir. Tüm bunlar iklim değişikliğiyle mücadele etmenin uzun vadeli maliyetlerini azaltmaya yardımcı olabilir. Çeşitli avantajlardan dolayı, birçok gelişmekte olan ve gelişmiş ülke ulusal düzeyde ETS yasaları çıkarmıştır ve bunları geliştirmektedir [4].

ETS ve ona bağlı Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması (SKDM), karbon emisyonlarını azaltma çabalarını teşvik etmeyi amaçlar. Ancak farklı perspektiflerden yaklaşan iki önemli ekonomik araçtır. İklim kriziyle mücadelede etkili stratejiler geliştirmede, bu iki mekanizma genellikle birbirini tamamlar. ETS genellikle ulusal emisyonları kontrol etmeye odaklanırken, SKDM uluslararası emisyonları ele alır. Birbirini tamamlayacı çalışır. Örneğin, bir ülkenin ETS’si içinde emüsyon azaltma hedefleri karşılanamazsa, SKDM ithalat ve ihracat yoluyla kontrol etmek adına ek bir düzenleme sağlayabilir. İki mekanizma, sürdürülebilir ticaret ve iklim politikasının başarılmasını sağlayabilir [5].

Avrupa Komisyonu, karbon kaçağı sorununu engellemek için 14 Temmuz 2021’de paket açıklayarak hedeflenen ürün seçiminin ithalatına karbon fiyatı koyacak olan SKDM’yi kabul etmiştir. 1997 yılında düzenlenen Kyoto Protokolü, SGE’nin küresel bir sorun olduğunu ve iklim krizine yol açtığını vurgulamıştır. AB, Kyoto Protokolü’nden ilham alarak 2005 yılında ETS’yi yürürlüğe sokmuş ve öncü bir rol oynamıştır. Bu sistem, genellikle ulusal kuruluşların, SGE’de belirli bir hedefe ulaşmak için kullanma veya satma hakkını içeren piyasa tabanlı bir yaklaşımdır. Bu bağlamda SGE azaltma hedeflerine ulaşmak için bir ekonomik teşvik mekanizması sağlar. Kuruluşlar, belirlenen emisyon kotalarını aşmamak için çeşitli stratejiler kullanabilir. Böylece yeşil teknolojilere yatırım yapma ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş gibi çözümleri teşvik eder. Böylece bir ülkenin ithalat ve ihracat faaliyetleri üzerinden hesaplanan sınırda emisyonları değerlendirilir. Bu mekanizma, ETS’ye benzer bir etki yaratır, ancak daha geniş bir perspektife sahiptir. ETS’nin uluslararası ticareti kapsamış halidir [5].

Ülkeler uluslararası ticaret yaparken sadece mal ticareti yapmaz, aynı zamanda teknoloji ihraç ve ithal ederler. Uluslararası ticaretin gelişmesinde önemli paya sahip olan bölgesel iş birlikleri ulusal kalkınmanın yanı sıra bölgesel kalkınmayla rekabet avantajı da sunar. Uluslararası ticaretin yaklaşık %60’ını G20 ülkeleri gerçekleştirir. Ancak uluslararası ticaret hacminin artması ile ormanlar, fosil yakıtlar ve deniz ürünleri gibi sınırlı doğal kaynaklar hızla azalmakta ve SGE artmaktadır. Ayrıca küresel nakliyede enerji tüketimi arttığı gibi çevreye çok zarar verebilecek petrol veya zararlı kimyasalların yayılma riski de artmaktadır. Yüksek gelir seviyesine sahip ülkeler için SGE’yi en fazla etkileyen değişkenin nüfus olduğu görülmektedir. Nüfusta meydana gelen %1’lik artışın sera gazı emisyonunu %1.15 arttırdığı tespit edilmiştir. Son yıllarda olağanüstü hava olaylarını deneyimleyen Dünya ülkeleri, iklim krizinin ekolojik ve ekonomik etkisinin ürkütücü olacağını fark etmektedirler. G20 ülkeleri, gelişen çevre bilinci ve ekolojik inovasyonla BM sürdürülebilir kalkınma projelerine liderlik etmektedirler [6].

SKDM’nin başarılı uygulanabilmesi için ulusal ve uluslararası düzeyde ülkeler arası iş birliği önemlidir. Aşamalı olarak uygulanması hedeflenir ve başlangıçta sadece yüksek karbon emüsyonu olan demir ve çelik, çimento, gübre, alüminyum, elektrik ve hidrojen olmak üzere altı sektörün ürünleri için geçerli olması öngörülür. BM Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) tarafından 2021 yılında yayımlanan rapora göre; SKDM ile ticareti en çok etkilenecek ülkeler Rusya, Türkiye ve Çin olarak belirtilmiştir [5].

  • Endüstriyel Tarımda Karbon Ayak İzi ve Alternatif Çözümleri

Endüstriyel tarım üretiminin önemli bir bileşeni olan azotlu gübre üretimi ve kullanımı, önemli miktarda SGE’ye neden olur. Bu gübrelerin karbon ayak izi, temelde amonyak üretiminde uygulanan Haber-Bosch sürecinde hidrojenin doğalgazdan üretilmesinden, azotlu gübrelerin kullanım sonrası toprakta bozunması ve CH4, N2O gibi çok etkili olumsuz sera gazları üretmesinden kaynaklanır. 20. yüzyılın başlarında geliştirilmiş bu proses, sentetik gübre üretiminin ve bu gübrelerin bitkisel üretimde kullanılarak tarımsal verimin kayda değer artışına neden olmuştur. Endüstriyel ölçekte uygulanan proseste, hidrojen ve azottan yüksek sıcaklık ve basınç altında katalizör eşliğinde amonyak sentezlenir Amonyak sentezi için gerekli hidrojen, kömür veya doğalgazın, buharla reformasyon tepkimesi sonucu elde edilirken azot ise havadan ayrıştırılarak elde edilir. Amonyak üretiminin neredeyse tamamı fosil yakıtlara dayanmaktadır. Tüm bunlar yüksek karbon ayak izinin belirleyicisidir [5].

Tüm bunlara karşı sürdürülebilir tarım modeli oluşturmak adına zararlı endüstriyel tarım yöntemlerine alternatif olarak fermente gübre uygulamaları, son yıllarda önemli bir ilgi odağı haline gelmiştir. Fermente gübre, organik atıkların mikroorganizmalar aracılığıyla parçalanmasıyla ortaya çıkan organik madde zengini bir gübre türüdür. Bu gübre, biyoaktif bileşenler içerir. Toprağın fiziksel yapısını iyileştirip verimliliğini artırarak bitki beslenmesini destekler, toprağın su tutma kapasitesini artırarak erozyon riskini azaltır ve bitkilerin kök gelişimini destekler. Sıfır atık politikalarını destekler, kimyasal gübre üretimini ve kullanımını azaltarak SGE değerlerini düşürerek iklim değişimini tetikleyen süreçleri azaltır. Ayrıca topraktaki mikrobiyal aktiviteyi artırarak, toprak ekosistemini dengeleyerek toprak ve bitki sağlığını güçlendirir. Pestisit kullanımını azaltarak gıda güvenliğini geliştirir [5].

  • Sonuç ve Değerlendirme

Günümüzde iklim krizinin sosyoekonomik ve ekolojik sistemler üzerinde olumsuz etkilere neden olduğu büyük ölçüde kabul görmektedir. Buna bağlı olarak ülkelerin sera gazı emisyonlarının azaltılması, sürdürülebilir kalkınma ve yeşil ekonominin kilit taşlarından biri olan düşük karbon ekonomisine geçişin sağlanması öncelik halini almıştır. Ekoloji ve ekonomi ayrı düşünülemez. Türkiye için de sıfır atık ve ekonomik büyüme, bugünün ve geleceğin yaşam kalitesini artırabilmek adına zaruri bir faktör olduğu görülmektedir. Endüstri, enerji ve teknolojide sürdürülebilirlik odağında iyileştirmeler ticaret ve ekonomik büyüme adına önem taşımaktadır. Türkiye’nin sürdürülebilir tarım gelişimi, iklim krizini tetikleyen sera gazlarını azaltması ve ulusal-uluslararası ticaretle sürdürülebilir kalkınmayı da destekleyebilir. Organik atıklardan fermente gübre kullanımının çeşitli potansiyel avantajlarını değerlendirmek, sürdürülebilir tarımın temel taşlarından biri olabilir ve çiftçilere ekonomik avantajlar sunabilir. Ulusal tarım politikalarının ve çiftçi

KAYNAKÇA

[1]       G. Civelekoğlu and Y. Bıyık, “Ulaşım Sektöründen Kaynaklı Karbon Ayak İzi Değişiminin İncelenmesi,” Bilge International Journal of Science and Technology Research, vol. 2, no. 2, pp. 157–166, Nov. 2018, doi: 10.30516/bilgesci.427359.

[2]       D. Kweku et al., “Greenhouse Effect: Greenhouse Gases and Their Impact on Global Warming,” J Sci Res Rep, vol. 17, no. 6, pp. 1–9, Feb. 2018, doi: 10.9734/JSRR/2017/39630.

[3]       M. Ersoy Mirici and S. Berberoğlu, “Türkiye Perspektifinde Yeşil Mutabakat ve Karbon Ayak İzi: Tehdit Mi? Fırsat Mı?,” Doğal Afetler ve Çevre Dergisi, vol. 8, no. 1, pp. 156–164, Jan. 2022, doi: 10.21324/dacd.982396.

[4]       H. Jung and C.-K. Song, “Effects of emission trading scheme (ETS) on change rate of carbon emission,” Sci Rep, vol. 13, no. 1, p. 912, Jan. 2023, doi: 10.1038/s41598-023-28154-6.

[5]       E. Gödekmerdan, B. Bastabak, and H. Sarptas, “Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizması ve Türkiye’de Tarımın Geleceği: Fermente Gübre, Kompost ve Biyoçar Perspektifi ,” in 2. Yeşil Ekonomi: Araştırmacılar Konferansı, Istanbul, 2023.

[6]       M. Koçum and E. Güneren Genç, “Uluslararası Ticaretin Sera Gazı Emisyonundaki Etkisi  ,” İstanbul Ticaret Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, vol. 22, no. 48, pp. 1025–1051, Dec. 2023, doi: 10.46928/iticusbe.1293446.

Fatih Küçükuysal

Ege Üniversitesi 1998 Fen Fakültesi Kimya Bölümü, Anadolu Üniversitesi 2014 “Sağlık Kurumları İşletmeciliği”, 2016 “Sosyal Hizmetler” ve 2019 “Medya & İletişim” mezunudur. 8 yıl özel ve kamu okullarında kimya ve fen & teknoloji öğretmenliği yaptı. Çeşitli kişisel gelişim eğitimlerini tamamladı. Avrupa Birliği fonuyla yurtdışında çeşitli genç ve yetiştin eğitim programlarında bulundu. Belediye, üniversite, kamu ve özel okullarda, ulusal ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarında “Evde Yapılabilen Ekolojik Kimyasal Ürünler” atölyeleri yaptı. İstanbul ve şehir dışında “Ekolojik Yeşil Kimya İlkeleri” “Yeşil Teknoloji ve Geleceğin Eko Meslekleri” ve “Endüstriyel Kenevir ve Eko-Tarım” ve “Endüstriyel ve Doğal Plastikler” ve “İklim Değişimine Karşı Sıfır Atık ve Tasarruf” ve “Stres Yönetimi ve Farkındalık” seminerleri verdi. Bu konularla ilgili çeşitli kişisel gelişim merkezlerinde bireysel ve grup çalışmaları yönetti. Şu an İstanbul ve şehir dışında eğitim ve danışmanlık çalışmaları yapmakta, kamu yararına sosyal projeler tasarlamaktadır ve çeşitli sivil toplum kuruluşlarında aktif görevdedir. Kimya ve sürdürülebilir yaşam farkındalığıyla ilgili televizyon, radyo, gazete ve dergilere röportaj vermekte aynı zamanda Yalova Üniversitesi Polimer Malzeme Mühendisliği’nde 3D yazıcılar için biyobozunur plastikler üzerine yüksek lisans yapmaktadır. “Karartı” adlı kimyasalların savaşlarda kullanılmasını konu alan ve “Kimyasal ve Fiziksel Dezenfektanlar” adlı dezenfektanların doğru kullanımını konu alan kitapların yazarıdır. Mail: fkuysal@gmail.com Web Site: www.fatihkucukuysal.com

Bir yanıt yazın

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.